Photo by Alex Knight on Unsplash
In recent years Japan has concentrated its efforts on improving its robotics.
Son iki yılda, birçok ülke yapay zeka alanında resmi stratejilerini yayınladı. Bu trend 2016 yılında ABD ile başladı ve Britanya, Almanya, Fransa, Avrupa Birliği, Rusya, Japonya, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri ile devam etti.
Bu resmi stratejilerin birçok ortak özelliği olmakla beraber teknoloji devrimine yaklaşımları esas olarak ülkelerin üstün olduklarını düşündükleri alanlara odaklanıyor. Mesela ABD veri odaklı yeniliğe önem verirken Britanya finansal sektör ve sağlık hizmetlerine odaklanıyor, Almanya akıllı fabrikalar ve otonom arabaları da içeren (Endüstri 4.0 olarak da bilinen) imalat sanayisine öncelik veriyor, Japonya robotları geliştirmeyi amaçlıyor ve Birleşik Arap Emirlikleri kamusal alanda yapay zeka sistemleri ile ilgileniyor. Rusya ve Çin ise toplumu gözetlemeye ve askeri kapasiteyi güçlendirmeye yoğunlaşıyor.
Geç Kalma Korkusu
Teknolojik ilerlemenin küresel düzeyde güç dengesini, askeri kapasiteyi, ekonomik refahı ve sosyal yapıyı ciddi şekjilde etkileyecek hızlı değişimler getirme potansiyeli nedeniyle bu belgelerdeki ortak kaygının ‘treni kaçırmadan’ küresel yarışta güçlü bir konum elde etmek olduğu öne sürülebilir.
Mesela Britanya’nın resmi strateji değerlendirmesinde, Wendy Hall ve Jérôme Pesenti bu kaygıyı başka ülkelerin boyunduruğu altına girmemek olarak tanımlıyorlar. Başka bir deyişle, önerilen çözüm yeni teknolojik devrimde mevcut ileri konumundan faydalanarak başka ülkelere hükmetme arzusunu işaret ediyor ve bu yaklaşımda insan hakları ve çalışan hakları konusuna özel bir ilgi gösterilmiyor.
Sonuçta küresel güçler, üstünlüklerini kaybetmemek ya da başkalarının bu alanda onları geçmesine izin vermemek için, karşılaştırmalı avantajlarının olduğu alana odaklanıyorlar; bu esnada girişimlerinin insan haklarına dair risklerini pek umursamıyorlar.
Ne Yapılacak?
Bu stratejilerin ortak noktalarını özetlemek gerekirse;
Öncelikle kamu, sanayi ve akademi arasında yakın işbirliği öneriliyor. Mesela, devletler yapay zeka alanında yapılacak yatırımlar ve araştırma projeleri için milyarlarca dolar değerinde fon aktarmayı vaat ediyor ve küresel şirketler ve start-up’lar için hatırı sayılır teşvikler sunuyorlar.
Aynı zamanda üniversitelerin teknoloji devriminin farklı yönleri için yeni fakülteler ve araştırma merkezleri açmalarını ve alanındaki en iyi araştırmacıları bir araya getirmek için yeni doktora ve doktora sonrası pozisyonlarının oluşmasını teşvik ediyorlar.
Değişen koşullara işçilerin uyum sağlayabilmesi, vasıflarını geliştirebilmesi ve öğrencilerin emek pazarındaki büyük değişime kendilerini hazırlayabilmesi için müfredatı değiştirmek için gerekli adımları atma sözü veriyorlar.
Süreci denetlemek, izlemek ve paydaşların beklentilerini değerlendirebilmek için çok paydaşlı yapay zeka komisyonlarının kurulmasını planlıyorlar.
Veri, algoritmaların geliştirilebilmesi ve eğitilebilmesi için hayati önemde olduğundan; ulusal veri merkezleri kurulmasını ve bu merkezlerin doğru ve nitelikli verileri paydaşlarla paylaşmasını ve rakip ülkelerin olası manipülasyonlarını engellemesini hedefliyorlar.
“Bekle ve Gör” Yaklaşımı
Bu strateji dokümanlarının en zayıf yanı ise toplumun farklı kesimleri için, özellikle de işçiler ve küçük ve orta ölçekli şirketler (KOBİ) için net bir yaklaşım sunmamalarıdır. Bu stratejiler içinde etik meselelere dair kısa bölümler mevcut olsa da bu bölümler genellikle soyut bir içeriğe sahip ve “hesap verebilme, şeffaflık, etik kurallara uyma” gibi kavramların tekrarından ibaret. Oysaki resmi stratejilerin iyi dileklerden daha fazlasını ifade etmesi beklenmeli.
Hükümetler yapay zeka sistemlerini geliştirmek için bütçelerinden milyonlarca dolar ayırmasına karşın mevcut eylem planlarında yasal açıdan bağlayıcı etik ve sosyal ilkeler yer almıyor. Mesela şirketlerin yapay zeka sistemlerini geliştirmek için hükümetten kaynak almalarının sosyal ve etik ön koşulları ve değerlendirme süreçleri nelerdir? Kaynak alma ve denetleme süreci için yasal zorunlulukları net bir şekilde ifade etmeden, ‘insan odaklı’, ‘işçi dostu teknolojik ilerleme’ gibi ifadeler ancak iyi niyet bildirisi sayılabilir.
Buna ek olarak, stratejilerde yapay zeka sistemlerinin ekonomik büyüme ve refah için potansiyelinden bahsedilse de adil gelir dağılımından bahsedilmiyor. Bazı dokümanlarda KOBİ’lerin kaliteli veriye erişebileceklerini ve faaliyetlerini geliştirmek için üniversitelerin hizmetlerinden ve araştırma bulgularından faydalanabilecekleri belirtiliyor ve işsizliği önlemek adına, hali hazırda çalışan ama işleri risk altında olanlar için kariyer desteği ve mesleki beceri eğitimleri ile gerekli adımların atılacağı vurgulanıyor. Ancak işsizliği önlemek için iş bulmak önemli olsa da emek haklarından ve makul çalışma koşullarından hiç bahsedilmemesi ciddi bir sorun. Ne tür bir istihdam teşvik edilecek: kısa dönemli, güvencesiz çalışma koşulları mı yoksa insana yakışır ücretlerle, temel haklardan yararlanılabilen makul çalışma koşulları mı?
Bu strateji dokümanları ve kılavuzlarda çalışanlara ve KOBİ’lere yönelik genel yaklaşım ‘bekle ve gör’ olarak tanımlanabilir. Teknolojik devrimin sonuçlarının henüz tam olarak belirlenemediği hatta hayal edilemediği açık, ancak bu, genel kavram ve iyi dileklere mecbur olduğumuz anlamına gelmiyor. Mesela sendikalar, emek ve insan haklarını savunan STK’lar, KOBİ’lerin çıkarlarını koruyan kurumlar bahsedilen izleme komisyonlarına katılıp kaygılarını dile getirebilir. Bu politikalar yalnızca dar uzman toplantıları ile belirlenmemelidir; teknolojik devrimin potansiyel etkileri üzerine kamusal tartışma alanları açmak da elzemdir. Bu yaklaşım şirketlerin ve politikacıların hesap verebilirliğini artırır ve kitlelerde korku yaratan manipülatif yaklaşımların üstesinden gelmeyi sağlayabilir.
Esnek ekonomi (Gig Economy), yapay zekanın etiği ve insan kaynaklarında, tedarik zinciri yönetiminde, adliyede ve poliste insanları algoritmaların ayrımcı kararlarından koruma üzerine tartışmalar konusunda zaten geniş bir literatür var. Bu sadece geleceğe dair bir tartışma değil; hali hazırda içinden geçtiğimiz ve deneyimlediğimiz bir süreç, bu sebeple, yeni ve süregiden tartışmaların, meselelerin ve taleplerin ciddiye alınması çok önemli.
Bu alanda yayınlanan hükümet stratejileri, büyük şirketlerin beklenti ve çıkarlarını odak noktasına alıyor ve aynı zamanda devletlerin ekonomi-politik ve askeri stratejilerine öncelik veriyor. Ancak yapay zeka stratejileri sadece küresel güç mücadelelerini ve büyük şirketlerin kar odaklı gelecek stratejilerini dikkate almamalı. Daha geniş bir katılım ile toplum nasıl bir gelecekte yaşamayı arzu ettiği ve teknolojik devrimden nasıl faydalanmak istediği konusunda da söz hakkı sahibi olmalı.
*** This article is part of a series on technology and human rights co-sponsored with Business & Human Rights Resource Centre and University of Washington Rule of Law Initiative.