Kimilerine göre insan hakları, güçlü batının dünyanın geri kalanına dayattığı bir ideolojidir. Sonuç olarak, eleştirmenlere göre insan hakları fikirleri, gerektiği ölçüde geniş kitleler arasında yankı uyandırmamaktadır.
Yine de, gerçekleştirdiğimiz İnsan Hakları Algılama Anketleri, ülkelerin kesin sınırları içinde görülen farklılıkların, dünyanın çeşitli bölgeleri arasındaki farklılıklar ile eşit oranda, hatta daha fazla güçlük teşkil ettiğini ortaya koymaktadır. Elde ettiğimiz sonuçlara göre insan haklarına, her ne kadar ilerleme belirtileri göze çarpsa da, toplum genelinde kökleşmiş değil, aksine daha “yüzeysel” bir seviyede bağlı olunduğu açıktır.
Çalışmalarımızda Meksika, Kolombiya, Fas ve Hindistan gibi ülkeleri, dünyadaki farklı bölgelerde konumlanmış olmaları, birden çok dinin mevcut olması gibi sebeplerden dolayı seçtik ve insan haklarının yaygınlaşması ile ilgili en iyi durum senaryolarını oluşturdukları için bu ülkeleri ele aldık.
Yine de elde edilen verilere göre, araştırmayı uyguladığımız kitle içerisinde insan hakları fikirleri, temsilcileri ve faaliyetlerinin, elit kesimde, toplumun daha düşük kademelerine kıyasla daha sağlam temeller üzerine oturmuş olduğu ortaya koyulmuştur.
Ne yazık ki bu sonuç bir başka ifadeyle, insan hakları normlarından en çok faydalanması gereken kesim olan yoksul, güçsüz ve baskı gören kesim, ihtiyaç duydukları insan hakları araçlarına toplumun diğer kesimlerine nazaran daha kısıtlı erişime sahiptir.
Toplumun zayıf kesiminin önündeki bu engeli ortadan kaldırmak için, insan hakları girişimcilerinin, sarf ettikleri çabaları katlayarak arttırmaları ve bu kavramı, bölgesel olarak daha uygulanabilir kılmanın yeni yollarını bulmaları gerekecektir.
Bulgular
Bu özgün bilgileri elde etmek üzere dört farklı ülkede halka anket uyguladık (Meksika ve Kolombiya’da yaptığımız çalışma, Meksika’nın önde gelen araştırma enstitüsü CIDE tarafından düzenlenen Meksika, Amerika ülkeleri ve Dünya adlı araştırma projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir) ve araştırmamızı uyguladığımız bölgelere yakında Brezilya da eklenecektir.
Bu tip araştırmalar oldukça nadiren yapılmaktadır. Anketörler, çalışmayı uyguladıkları kitlelere düzenli olarak, siyasi görüşlerinden kullandıkları diş macunlarına kadar hemen her konuda sorular yöneltirler ve hatta bunun dışında, insanların savaş sonrası geçiş döneminde tercih ettikleri adalet anlayışını da incelemeye başlamışlardır. Yine de halka, yaşadıkları ülkelerdeki insan hakları hareketlerinden ne şekilde etkilendikleri konusunda sorular yöneltebilmeleri zamanla mümkün olacaktır.
Meksika’da, halkın tüm kesimlerinden insanları ve bunun dışında ülkenin “güç sahibi seçkinleri”ni (iş adamları, seçilmiş kamu görevlileri, üst düzey bürokratlar, gazeteciler ve akademisyenler) de araştırmamız kapsamında inceledik.
Meksika, nüfusu diğer pek çok ülkeye kıyasla daha varlıklı, daha iyi eğitimli ve küresel fikirlerden daha haberdar olduğu için insan haklarının yaygınlaşması konusunda en iyi durum senaryosu niteliğini taşımaktadır. Ayrıca, Latin Amerika da küresel insan hakları hareketi konusunda sıfır noktası konumunda olup, insan haklarının yoğun hasar görmesine sebep olan şiddetli uyuşturucu çatışmaları yüzünden yıkıma uğramaktadır.
Kolombiya ile ilgili yaptığımız araştırma da, sahip oldukları Latin Amerikalı kimliğinin ve ülkelerinin on yıllar süren şiddet olaylarına maruz kalmasından dolayı insan hakları söylemlerine pek çoğu aşina olan yetişkin Kolombiya nüfusunu örneklemiştir.
Fas’ta gerçekleştirdiğimiz çalışmada ise, ülkenin siyasi ve finans başkentleri olan Rabat ile Kazablanka’da yaşayan her kesimden yetişkin nüfus ile ayrıca her iki şehre 70 kilometreden daha az mesafedeki yerleşim birimlerinde yaşayan kırsal nüfus örneklenmiştir.
Fas halkı, Meksika ya da Kolombiya halklarına kıyasla daha yoksul ve eğitim düzeyi daha düşüktür, ancak, ülkedeki insan hakları savunucularının etkileyici biçimde faal oldukları göze çarpmıştır. Dahası, Arap Baharı da insan hakları meselelerine gösterilen yerel ilgiyi büyük ölçüde arttırmış ve Fas’ı, insan haklarının yaygınlaşması konusunda bir diğer en iyi durum senaryosu konumuna getirmiştir.
Hindistan’da, ülkenin ticari başkenti Bombay sakinleri ile Maharashtra eyaletinin kırsal kesiminde yaşayan halk örneklenmiştir. Hindistan halkının eğitim seviyesi, Latin Amerika örneğine göre daha düşük olsa da, ülke, dinamik bir demokratik rejime ve temeli on yıllarca insan hakları konusunda düzenlenmiş olan protestolara dayanan ve bu konuya derinden bağlı insan hakları savunucusu bir kesime sahiptir.
Peki, elde ettiğimiz sonuçlar nelerdir?
İnsan Haklarından Haberdarlık
Tablo-1’in gösterdiği üzere, Meksikalı seçkinler, günlük yaşamlarında “insan hakları” kavramıyla (İspanyolca: derechos humanos) halkın geneline kıyasla çok daha sık karşılaşmaktadır. Meksikalı seçkinlerin %90 oranındaki büyük bir çoğunluğu, bu kavramı her gün veya sıklıkla duyduğunu belirtmiş olup, bu oran halkın genelinde ise yalnızca %40’a yakın bir oranda seyretmiştir.
Yine de, %40’ın bile önemli bir oran olduğu söylenebilir. Meksika’daki yetişkin nüfusun yaklaşık 71,7 milyon olduğu göz önüne alındığında, hemen hemen 28,7 milyon Meksikalı, günlük yaşamlarında düzenli olarak “derechos humanos” terimiyle karşılaşmaktadır. Hiç de kötü bir rakam değil! İnsan hakları sözcüğü, Meksika halkının üst tabakasının hayatında önemli bir yere sahip olsa da, tabana indiğimizde henüz çok az bir kesime hitap etmektedir.
Ardından, Kolombiya’yı ele alalım. Tablo-2’de belirtildiği üzere Kolombiya’da yaşayan yetişkinlerin %49’u, düzenli olarak “derechos humanos” terimini duymaktadır. Bu rakam, her iki ülkenin de, bulundukları bölgedeki insan hakları eylemciliğinin uzun bir geçmişe sahip olmasından dolayı kapsamlı bir Latin Amerika modeline sahip olduklarını ifade etmektedir.
Fas ile ilgili yaptığımız çalışmada ortaya çıkan oranlar daha da yüksek olmuştur. Ülkenin en büyük iki kenti olan Rabat ve Kazablanka şehir merkezi ve çevresinde, yetişkin nüfusun %54’ünün insan haklarına karşılık gelen Fransızca “droits de l’homme” veya Arapça “hukuk al insaan (حقوق الإنسان)” terimini duyduklarını ifade etmiştir. İnsan haklarına ilişkin kaygıları gündem maddesi haline getirmek için büyük çaba sarf etmiş olan ülkedeki insan hakları savunucusu kesim için bu rakam açık bir zaferdir.
Ancak, Hindistan’da yaptığımız araştırma sonucunda, haberdarlık oranının diğer ülkelere kıyasla daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Ülkenin finans merkezi kenti olan Bombay şehir merkezi ve çevresinde yaşayan nüfusun yalnızca %20’si, insan hakları kavramının Hintçe karşılığı olan “mānava adhikāra ( मानव अधिकार )” terimini veya Marati karşılığı olan “mānavī adhikāra (मानवी अधिकार )” terimini düzenli olarak duyduğunu belirtmiştir.
İrtibat
“İnsan hakları” kavramından yalnızca haberdar olunup olunmaması, toplumsal çabaların tek bir göstergesi olarak nitelendirilse de, bu konuda daha etkili bir ölçünün, yerel insan hakları örgütleri temsilcileriyle halkın irtibata geçmesi olduğu da savunulmaktadır.
İrtibat oranı konusunda Meksikalı seçkinler ile halkın geneli arasındaki fark, haberdarlık konusuna kıyasla çok daha yüksek çıkmıştır. Tablo-3’ün gösterdiği üzere, Meksikalı seçkinlerin %86’sı gibi çarpıcı bir çoğunluğu, herhangi bir insan hakları örgütünde çalışan temsilciler ile tanışmış olduklarını belirtirken, tam aksi bir şekilde halkın genelinin %90’lık bir kısmı ise, bu görevlilerle hiçbir irtibat kurmadıklarını kaydetmiştir.
Bu dengesizlik, Meksikalı insan hakları temsilcilerinin, halkın yüksek sosyoekonomik tabakalarında bir araya gelmeleri eğilimini doğrulayan güçlü bir kanıt teşkil eder. Belki de, insan hakları savunucusu bu kişiler, ait oldukları sosyal sınıftan muhalif düşünceleri sebebiyle ayrılmış “insan hakları öncü birliği” olma niteliği taşıyor olsalar da, yine de güçlü kesimin yaşadığı sosyal çevrelerde görev almayı sürdürmektedirler.
Her şeye rağmen, Meksika’da genel nüfusun %11’inin hayatlarında en az bir defa herhangi bir insan hakları savunucusu ile irtibat kurmuş oluşu nedeniyle, bardağın dolu tarafından bakmamız yerinde olur. Mutlak veriler ışığında, bu oranın yaklaşık sekiz milyon sıradan Meksikalıya karşılık geldiği düşünüldüğünde hiç de küçük bir rakam olmadığı söylenebilir. Bir anlamda, bu durum önemli bir başarıdır.
Bu hesaplama baz alındığında Kolombiya’nın, ülkedeki yetişkin nüfusun %18’lik bir kısmının, insan hakları temsilcileriyle irtibat kurduklarını ifade etmeleri ile, Meksika’dan çok daha fazla aşama kaydetmiş olduğu ortaya çıkmıştır (Tablo-4’a bakınız). Aynı kriterde %7’lik bir oran kaydeden Fas’taki Rabat ve Kazablanka kentleri üçüncü sırayı alırken, anket uygulanan kent sakinlerinin yalnızca %1’i insan hakları temsilcileri ile irtibat kurmuş olan Hindistan’ın Bombay kenti, araştırmaya alınan diğer kentlerin oldukça gerisinde kalmıştır. Araştırma uygulanan ülkelerdeki insan hakları savunucusu kesimin geneline bakıldığında önlerinde zorlu bir görev olsa da, özellikle Bombay, Rabat ve Kazablanka’daki ihtiyaçların daha acil olduğu göz önüne alınmalıdır.
Katılım
İnsan hakları faaliyetlerine katılım sağlanması, toplumsal çabaların bir diğer göstergesi olup, araştırmamızın temin ettiği veriler ışığında bir kez daha, insan hakları çalışmalarının toplumun daha üst tabakalarına yönelik yoğunlaştığı kanıtlanmıştır.
Tablo-5’te görüldüğü üzere Meksika’da, seçkin kesimin %31’inin herhangi bir insan hakları etkinliği organizasyonuna katılımda bulunduğu ifade edilmiş olsa da, Meksika halkı geneli ele alındığında katılımın yalnızca %4 seviyesinde seyrettiği dikkat çekmektedir. Tablo-6 dikkate alındığında, Kolombiya ve Bombay’da kaydedilen oranların Meksika’ya paralel bir yol izlediği, Rabat ve Kazablanka’nın ise daha geride kaldığı sonucuna varılabilir. Bu çelişkilerin asıl nedeninin ne olduğunu net olarak kestirebilmek kısa vadede güçtür.
Belirtmemiz gereken en önemli sonuç da, insan hakları hareketinden haberdar olunması, temsilcileriyle irtibat kurulması ve ilgili faaliyetlere katılım sağlanması kriterlerinin birbiriyle sıkı ilişki içinde olmayışıdır. İnsan hakları çalışmalarının bu alanlarının her birinin kendine özgü zorlukları ve fırsatları bulunmakta olup, bu kriterlerin birinde etkin faaliyet gösteren ulusal insan hakları topluluklarının, diğer kriterlerde aynı başarıyı göstermesi de her zaman mümkün olmamaktadır.
İstatistiksel Analiz
Meksika’da yaşayan seçkin kesim ile ilgili oluşturduğumuz örneklemi, on yıllık bir ön araştırmadan yararlanarak oluşturulduğu için diğer ülkeler için de benzer bir şekilde oluşturabilmemiz mümkün olmadı. Yine de, yapılan istatistiksel analiz sonucunda araştırmaya alınan dört ülkenin tamamında, insan hakları örgütlerinin, halkın genelini harekete geçirmek yerine seçkin kesimden temsilci seçmede daha başarılı oldukları kanısına varılmıştır.
Örneğin, oluşturulan tüm örneklemlerde, eğitim düzeyi daha yüksek olan insanlar “insan hakları” kavramına daha aşinadır ve buna ilaveten Meksika, Kolombiya ve de Fas’ın Rabat ve Kazablanka kentlerinde yaşayan daha yüksek eğitim düzeyine sahip halk kitleleri, insan hakları temsilcileriyle, diğer kesimlere kıyasla daha fazla irtibat kurma eğilimi göstermiştir. Aynı zamanda, Bombay’da ve Maharashtra eyaletinin kırsal kesiminde yaşayan eğitim düzeyi daha yüksek halk, insan hakları faaliyetlerine daha fazla katılma eğilimi göstermektedir. Benzer bir şekilde, Kolombiya’da, Bombay’da ve Rabat ile Kazablanka’da yaşayan daha varlıklı kesim (gelir, evde bulunan ampul sayısı ve oda sayısı esas alınarak ölçülmüştür) bu bölgelerde insan hakları kavramından diğer kesimlere göre daha haberdardır. Yine Kolombiya ve Rabat ile Kazablanka’da yaşayan varlıklı kesim, insan hakları temsilcileriyle daha sık iletişim kurmaktadır ve Rabat ile Kazablanka’da yaşayan varlıklı kesim, bu şehirlerde düzenlenen insan hakları faaliyetlerine daha yoğun katılım göstermektedir.
Çeşitli sosyal etki unsurlarına erişimi daha fazla olan kesim, buna paralel bir şekilde insan hakları kavramından, toplumun öteki kesimlerine göre daha haberdardır. Meksika ve Bombay’da kentlerde ikamet eden halk, insan hakları kavramından daha fazla haberdar olma eğilimi göstermekte olup, Kolombiya ve Bombay’da internet kullanıcıları, kullanmayan kesime göre bu kavramdan daha haberdardır ve insan hakları girişimcileriyle daha yoğun irtibat kurmaktadır. Rabat ve Kazablanka’da bulunan internet kullanıcıları ise, insan hakları faaliyetlerine daha sık katılım göstermektedir.
Halkın siyasal yönden aktif olan kesiminin (seçmenler), Kolombiya, Bombay ve Rabat ile Kazablanka örneklemlerimiz kapsamında insan hakları kavramından haberdarlık oranının, seçmen olmayan kesime kıyasla daha yüksek olduğu tespit edilmiştir ve benzer bir eğilim, Kolombiya’da insan hakları temsilcileriyle irtibat kurma oranında da görülmüştür. Ayrıca, araştırma yaptığımız ülkelerin tümünde seçimlere katılım oranının, ekonomik ve eğitim seviyesi daha yüksek olan kesimde daha yoğun olduğu dikkat çekicidir.
Buna karşılık, dil ve din bakımından azınlıkları oluşturan marjinal toplulukların, insan hakları mekanizmasında yer alma eğilimlerinin daha düşük olduğu saptanmıştır. Kolombiya ve Meksika’da yaşayan yerli toplulukları (Meksika’daki diğer etnik azınlıklar ile birlikte) ile Bombay’da yaşayan Müslümanlar, insan hakları konusunda daha nadiren bilgi sahibi olmaktadır. Bunun dışında, Meksikalı yerli toplulukları, diğer topluluklara kıyasla insan hakları kuruluşlarına daha az katılım gösterme eğilimi göstermektedir.
Elbette bazı istisnai durumlar da yaşanmaktadır. Örneğin bazı vakalarda, marjinal toplulukların insan hakları etkinliklerine olan erişimi daha yüksek oranda olabilmektedir.
Mesela Bombay’da dini azınlık konumunda olan Budistler, muhtemelen dalitlerin (dokunulmaz) kitle halinde Budizm’e geçiş yapmaları sebebiyle, “insan hakları” terimini Hindu çoğunluğa kıyasla daha sık duymaktadır. Rabat ile Kazablanka’da yaşayan Faslı Amazigh (Berberi) halkı ise, belki de Amazigh onur hareketi sebebiyle, insan hakları kavramından etnik Arap topluluklara kıyasla daha yüksek oranda haberdardır.
Ayrıca, Bombay ve Kolombiya’daki insan hakları kavramından haberdarlık ve gelir arasındaki ilişki grafiği U-biçimlidir. Çok zengin kesim, insan hakları konusunda orta kesime göre daha haberdardır ve şaşırtıcı biçimde, en yoksul kesim de benzer bir eğilim izler.
Araştırmamız sonucunda, her ne kadar insan hakları normlarına muhtemelen aşina olsalar da, bazı seçkinlerin bu normları reddettikleri tezini destekleyen bulgular elde edilmiştir. Mesela Kolombiya’daki eğitim düzeyi daha yüksek olan kesim ile birlikte Meksika’daki seçmen ve kent sakini kesim, insan hakları terminolojisinden daha haberdar olmalarına ve insan hakları temsilcileriyle daha sıkı irtibat halinde olmalarına karşın, daha az eğitim seviyesine sahip, oy vermekten kaçınan ve kırsal kesimde yaşayan halk topluluklarına kıyasla insan haklarıyla ilgili faaliyetlere daha az katılım göstermektedir. Bir başka ifadeyle, haberdar ve irtibat halinde olmak, ille de yer alabilme anlamına gelmemektedir.
Sonuç
Yaptığımız araştırma, insan haklarının günümüz itibariyle seçkin kesim odaklı bir etkinlik olmaktan öteye gitmediği yönündeki görüşü desteklemektedir. Teoride, insan hakları hareketinin ana hedef kitlesini yoksul, ötekileştirilmiş ve baskı gören insan toplulukları oluşturmaktadır. Ancak, uygulamada ise, yerel insan hakları temsilcilerinin çalışmalarında ilerleme kaydettiği insan toplulukları, halkın diğer kesimidir.
Bununla beraber, seçkin kesimin, insan hakları ile aşinalığı ve ilgili temsilcilerle olan irtibatı, insanlığın iyiliğine yönelik eylemde bulunacaklarını ya da hiç değilse iyi niyetle hareket edeceklerini garanti etmemektedir. Aksine, insan hakları meseleleri sıklıkla seçkin kesim kaynaklıdır ve insan haklarından haberdar oluşlarının, bu kesimin kamu politikaları seçimlerinde köklü değişime gitmelerine önayak olduklarını destekleyen güçlü bir kanıt mevcut değildir. Oysaki araştırma sonucu elde ettiğimiz bulgulara göre, seçkin kesim bir yandan insan haklarına sözde bağlılık gösterirken, öte yandan kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi sürdürebilmektedir.
Herşeye rağmen, elde ettiğimiz bulgular umutsuzluğa sebebiyet vermemelidir. Öncelikle, insan haklarının daha geniş çaplı yaygınlaşması konusunda umut verici belirtiler göze çarpmıştır. Bazı bölgelerde belirli kriterler esas alındığında, insan hakları toplulukları, halkla iletişim kurma ve fikirlerini onlara aktarma konusunda başarılı iş çıkarmaktadır.
Daha da önemlisi, yaptığımız araştırmalar, süreç içerisinden yalnızca anlık bir görüntü sunmaktadır. İnsan hakları seferberliği ise aksine, uzun dönemi kapsayan bir süreçtir. Yerel insan hakları temsilcileri zamanla, toplumun üst tabakasıyla sınırlı olan faaliyet kapsamlarını genişletebilirler ve ülkelerindeki sıradan halk topluluklarında bu konuda daha güçlü ilerleme kaydedebilirler.
Yine de, insan hakları kuruluşlarının söz konusu hedeflere ulaşma doğrultusunda, insan hakları kuruluşlarının muhtemelen yeni ve daha etkili seferberlik stratejileri geliştirmeleri gerekecektir.